Turgut Kut
Ağız tadı, çeşitli insanlar ve milletler arasında doğal olarak farklılık gösterir. Çünkü iklim, coğrafi konum, ziraat, ekonomi, kültür seviyesi ve üretim yöntemleri büyük farklılık gösterir.
Yemek çeşitleri, pişirme ve sunum şekli, ziyafetler ve mutfakta kullanılan malzemeler ulustan ulusa farklılık gösterdiği gibi benzerlikler de gösterebilir. Ne var ki çevrenin zengin veya fakir olmasının o toplumun yemeklerinin ve pişirme tekniklerinin ne derece ‘geliştirilebilir’ olduğunu belirlemede önemli bir rolü vardır.
Buna ek olarak yemeklerin adları, pişirme yöntemleri ve mutfak aletleri sadece ülkeler arasında değil, aynı ülkenin farklı bölgeleri arasında bile farklılık gösterebilir. Ve bazı yemeklerin birbirinden türeme eğilimi olmasından dolayı yemeklerin gerçek kökenini ortaya çıkarmak zor, bazen de imkansızdır.
Göçebe toplum, geleneksel beslenme sisteminden hızla sıyrılıp yeni çevreninkini benimsememiş; çoğu kez kendi sistemini, yeni yerleştiği çevrenin yerli halkının sistemi ile birleştirmiştir. Zamanla, birlikte yaşayan bu iki toplum birlikte yeni yiyecekler tanımışlardır. Örneğin, Anadolu’nun yerli insanları ile Asya’ya yüzyıllar önce gelmiş olan Türkmenler 19. yüzyılda patatesi birlikte öğrenmişlerdir.
Herhangi bir toplum veya ulusun yemek kitapları incelendiğinde bu unsurlar hatırlanmalıdır.
Basılmış Türk yemek kitapları konusuna gelmeden evvel, basılmış kitapların kaynağı olan bazı yazmalardan sözetmek istiyorum.
Eski İslam Mutfağı ve Yazmalar
İslam kültüründe yemek, içecek, sofra adâbı, dinî yasaklar ve uygulamaları üzerine etraflı araştırma yapılmıştır. Araplarda mutfak sanatı, Abbasiler döneminde gelişmiştir. İbn Nedim, bu konuda yazılan kitaplar hakkında bilgi verir. Hasan el-Bağdadi’nin, hicri 623/İ.S. 1226’da yazdığıKitabü’t-Tabih (yazma Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, No. 3710’da bulunmaktadır) Arapça yazılan en eski yemek kitabıdır. Abbasiler’in en parlak devrinde yaşamış olan Câhiz’in (H. 775-869) ünlü bir eserinde Câhiliye devri ve sonrası için yemekler, ziyafetler hakkında kıymetli bilgiler vardır. Obur halife ve devlet adamlarının her birisi de küçük hikayeler şeklinde anlatılmıştır.
İran edebiyatında, yemek isimleri şiirlerde de yer almaktadır. Şeyh Cemaleddin Ebû İshâk (Bushak) Hallâc-ı Şîrâzî (ölm. H. 830/İ.S. 1427) Dîvân-ı Et’ime’sinde büyük şiir üstadlarından sonra, kendisine yazacak birşey kalmadığını düşünerek yiyecekleri tasvir edip, iştahı tahrik eden şiirler yazmıştır. Nizâamî, Sadî, Hâfız gibi ünlü sanatkârların şiirlerini, alaylı, neşeli nazirelerle yemeklere uygulamıştır. Yemeklerin tasviri, kullandığı yemek ve yemek malzemesi ile ilgili kelimeler, kültür tarihinin yanında Türk mutfağı bakımından da çok önemlidir. Bu tür şiirler "Kenzü’l-İştiha" adı ile de tanınmıştır. Bazı yazmalarda görülen bu ad ayrı bir esere delalet etmez. Dîvân-ı Et’ime’nin tam nüshalarının önsözü, "Dîbâce-i Sofra-i Kenzü’l-İştihâ" başlığını taşır.
Eski Türkler’in, yemek kültürü araştırılırken, oldukça büyük bir coğrafî alanı göz önünde bulundurma zorunluluğu vardır. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Göktürkler’den Osmanlılar’a kadar gelen dönemi incelemiştir. Bugüne kadar ele geçen kaynaklardan yararlanılarak Selçuklular’ın beslenme sistemi elden geldiği kadar ele alınmıştır.
Türkçe Yazma Yemek Kitapları
Kütüphanelerimizde sırf yemekle ilgili yazmaların sayısı çok azdır. Ancak çeşitli tıp ve beslenme yazmalarında yiyecekler, içecekler ve baharatlarla ilgili bölümler vardır. Fakat bunlar daha çok yiyeceklerin insan üzerindeki etkileri üzerinedir. Bugüne kadar bilinenleri sıralayacak olursak:
Her ne kadar eser, Tercüme-i Kenzü’l-İştihâ adı ile biliniyorsa da, aslında Türkçe bir yemek lugatıdır. Dîvâan-ı Et’ime’de (Kenzü’l-İştiha) adı geçen Farsça yiyecek ve içeceklerin ve bunlarla ilgili malzemenin taranıp, özellikle Burhan-ı Katı’dan karşılıkları ve tarifleri bulunarak düzenlenmiştir. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver bazı tarifleri Türkçe isimleriyle yayımlamıştır.
Türkiye’de İlk Basılan Yemek Kitabı
Türkçe ilk yemek kitabı (Bibliyografya’da no.1) Melceü’t-Tabbâhîn, Tanzimat’tan beş yıl sonra, 1844 yılının Ağustos sonlarında, İstanbul’da taşbaskısıyla basılmıştır.
Tıp okulunda hoca olan Mehmet Kâamil’in bu eseri 1844-88 yılları arasında dokuz defa yayımlanmıştır. Oniki bölümden oluşmakta ve 227 tarif içermektedir. Kitabın kenarlarına da salata, tarator (ceviz, ekmek, sarımsak, zeytin yağı, sirke ve çeşitli baharatlardan yapılan soslar), turşu tarifleri ve bazı tekniklerden oluşan ayrıca 46 tarif eklenmiştir.
Tariflerde kullanılan ölçüler eski Osmanlı ölçü sistemine göredir.
Kitabın girişinde (s.8-9) zevk ve sefayı seven kişilere yemek kitabı yazmaya hevesli olduğunu; İstanbul’daki kadın ve erkek aşçıların yeni bir yemek pişirmekle ilgilenmediklerini; belki bildikleri yemekleri dahi pişiremediklerini; masrafların da aşçıların ellerini yaktığını söylemektedir. Eski yemek kitaplarını dikkatlice inceledikten sonra nefis ve nadir yemeklerin tariflerini seçerek aldığını, gereksiz yerleri çıkardığını, tecrübeli aşçıların yemek tariflerinden bulup eklediğini yazmıştır. Ayrıca espirili bir dille, bu kitabın basılmasının, daha önce işkembe çorbasıyla tatmin olmak zorunda olanlara bir çare getireceğini eklemiştir.
Batı usulü yemekler ilk kez bu kitapta görülmektedir. Mehmed Kâmil başlıca kaynak olarak Ağdiye Risâlesi’nden (yazmaların listesinde B) yararlanmıştır. Eser, kendinden sonra tüm basılı yemek kitaplarına kaynak olmuştur.
Türabi Efendi’nin kitabı, Melceü’t-Tabbâhîn’in İngilizce’ye çevirisidir. Bu tercümenin bibliyografyaya eklenmesinin nedeni, ileride yapılacak mukayeseli çalışmalar için kullanılabilmesi ve ilk ve en önemli Türk yemek kitabının İngilizce olarak mevcut olduğuna araştırmacıların dikkatini çekmektir.
[1] 2 sonraki sayfa »