Eren Akçiçek
Girit Türklerinin Özellikleri
Girit, Doğu Akdeniz’de bugün Yunanistan’a bağlı olan 8379 km2 büyüklüğünde bir adadır. Girit adası 6 Eylül 1669’da Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 1820’lerden itibaren adadaki Rumlar birçok kereler ayaklanarak, Girit adasını Yunanistan’a ilhak çabalarına başlamışlardır. Girit meselesi ortaya çıktığından beri, gerek ada Rumları ve bunları besleyen ihtilalci Yunan komiteleri, gerek resmi Yunan makamları her fırsattan faydalanmak ve her yola başvurmak suretiyle adada Osmanlı hâkimiyetini ve Türk varlığını yok etmek için en tüyler ürpertici faciaları sahneye koymaktan kaçınmamışlardır. Bunların sonucu olarak 1913 senesinde yapılan antlaşmalarla ada, Yunanistan’a ilhak edilmiştir. Böylece adada Türk egemenliğinden ve 120.000’i bulan Türk nüfusundan bir iz kalmamıştır.1 Bu olaylar yüzünden Girit’ten göç ederek Türkiye’nin daha çok Ege ve Akdeniz kıyılarına yerleşmiş olan Girit Türklerine “Giritli” denilmektedir. Girit Türkleri görenekleri, yemekleri, dilleri ve misafirperverlikleri ile kolayca ayırt edilirler. Bazı ailelerde “Giritlice” denilen değişik bir Rumca konuşulur. Yerliler Giritlilere dillerinden dolayı “yarım gâvur”, Giritliler de onlara “sizler de tam gâvursunuz diye takılırlardı.
Giritliler genelde uzun boylu, güzel, estetik yapılı, beyaz ve parlak tenli olurlar. Giritli aileler genellikle aynı semtlerde birbirlerine yakın evlerde oturmaya özen gösterirlerdi. Girit Türklerinin sağlam bir aile yapıları vardır. Boşanma nedir bilmezler. Çocuk sevgileri çok fazladır ve çocukları hoş tutarlar. Yaşlılara büyük değer verirler. Güzel olayları ve sevinçlerini hep aile içinde paylaşmak isterler.
Girit kadını hanım, hamarat, titiz ve disiplinlidir. Kocalarına karşı itaatkâr olup, kocalarının sözlerinden çıkmazlar. El işi ve örgü yapmaya çok meraklı olup, çeyizlerini kendi elleriyle dokurlardı. Girit erkeği ise ailesine çok düşkündür. Evine ve çocuklarına çok bağlıdır. Yerliler kızlarını Giritli erkeğe vermeyi tercih ederlerdi, çünkü “Girit erkeği kıymet bilir” denilirdi. Girit Türkleri misafirperverdirler, misafirlerini en iyi şekilde ağırlamak isterler. Bonkördürler fakat israfı hiç sevmezler, milli duyguları çok yüksektir. Doğayı çok severler. Bu yüzden evleri, içinde çeşitli çiçekler bulunan bir çiçek bahçesi gibidir.11
Girit Türklerinin mutfağı
Girit Türklerinin mutfağı tek cümle ile ifade edilirse tabii beslenmeye dayanır. Bu mutfağın temelini otlar ve zeytinyağı oluşturur. Giritlilerin çoğu sağlıklı ve uzun ömürlüdürler. Bunu da ot yemekleri ve zeytinyağı kullanmaya bağlarlar. Girit sofrasını “yeşil sofra” olarak nitelendirmek mümkündür. Çünkü daima yeşillik vardır. Giritliler “Sofrada yeşillik yoksa sofraya oturmayız,” demektedirler.6
Sofraları tertipli, düzenli ve zengindir. Yemekli misafir ağırlamayı çok severler. Kadın ve erkek aile büyüğü “buyurun” demeden yemeğe başlamazlar. Hiçbir zaman boğazlarından kesmezler. Her şeyin en iyisini alırlar. “Az yiyin ,öz yiyin,” derler. Yemekleri taze olarak yemeyi severler. Bunun için günlük yemek yaparlar. Hiçbir zaman da yemek dökülmez. Hatta bayat ekmeği bile peksimet yaparak tüketirler.
Giritlilerin etsiz zeytinyağlı yemekleri karşısında yerliler “etsiz yemek mi olur?” derlerdi. Giritliler dana etini bilmezler. Et olarak kuzu etini tercih ederler. ‘’Elbasan tava” meşhur yemeklerindendir. Balığı çok severler ve çeşitli şekillerde tüketirler. Buğulamayı tercih ederler. Lakerda, çiroz ve tuzlama sardalyaya düşkünlükleri vardır. Pilavı zeytinyağı ile yaparlar. Domatesli zeytinyağlı pilavları çok lezzetli olur. Perde pilavına benzeyen “çullama” adı verilen pilav, haşlanmış tavuk eti ve iç pilavı yufka ile kaplayarak hazırlanır. Çorbalardan balık ve un çorbalarını sık yaparlar.
Dolmaları zeytinyağlı ve etli yaparlar, kavurma dolmayı bilmezler. Pirinci çiğden hazırlarlar. Yaprak sarması ve kabak çiçeği dolmaları çok lezzetli olur, hatta çerez gibi yenilir ve ikram edilir.
Sebzeye ve zeytinyağına düşkünlükleri sonucu zeytinyağlı, domatesli bamya; zeytinyağlı börülce, ayşekadın fasulye ve çalı fasulye, zeytinyağlı ıspanak, kereviz, enginar pişirilir. “Girit kebabı” denilen yemek enginar, kuzu eti ve zeytinyağı ile pişirilir. Yeşil Girit kabağı haşlanıp salata olarak yendiği gibi zeytinyağlı peynirli kabak olarak da pişirilir.
Ispanaklı, gelincikli, peynirli, kıymalı börek yaparlar. Kabak börekleri, çullama böreği lezzetli olur, kabak köftesi (mücver) ve bakla favası çok yapılır. Fava, baklava diliminde kesilerek üzerine bolca zeytinyağı gezdirilir. Tuzlama sardalya ve çoban salatası ile servis yapılır.11
Tatlılardan süt tatlılarını tercih ederler. Un, şeker, sütün kaymağından kavrularak yapılan ıstakaları vardır. Hamur tatlılarından kalburabasma, lorlu pide ile kabak tatlıları çok güzel olur.
Hanımlar günlerinde çeşitli şerbetler ve kurabiyeler yaparlar, misafirlerini zengin bir şekilde ağırlarlardı. Gümüş macun takımları içinde çeşitli macunlar ve reçeller ikram edilirdi. Ayva peltesi, sakız, turunç ve incir reçelleri çok ünlüdür. 800 ayar gümüşten imal edilmiş ve üzerinde padişahın tuğrası olan macun takımları İstanbul’dan Girit’e gönderilmiştir9. Meyveleri çok severler, özellikle incir ve üzüme düşkünlükleri çok fazladır. Sabah aç olarak kahvaltıdan önce Buzdolabından soğuk soğuk bardacık yerler.
Otlar
Girit Türklerinin yedikleri otların başlıcaları; radika, turpotu, şevketibostan, arapsacı, sarmaşık, labada, hardal, ebegümeci istifno, gelincik ve sirken otudur. Otlar taze haşlanmış, salata olarak veya zeytinyağlı yemeği yapılarak yenilir. Çipohonta denilen bahçe otu Girit Türklerinin en ünlü ot yemeklerinden biridir. Mevsiminde çeşitli taze otlardan hazırlanır, zeytinyağlı pişirilir. Bu yemekte doğanın tadı ve kokusu vardır. Haşlanmış olanların üzerine zeytinyağı ve limon ilave edilir. Roka, maydanoz, tere ve taze soğan ya tek başlarına salata olarak veya başka salatalara tat katarak ya da bütün yapraklar halinde üzerinde su damlacıkları ile bir tabağa uzanmış olarak yemek masasında bulunur. Yenilebilen otlar insan beslenmesi yönünden çok yararlı olup, protein ve karbonhidrat bakımından fakirdirler. Pek az yağ içermektedirler. Su oranları yüksek olup vitamin ve madensel tuzlar yönünden zengindirler. Ayrıca aroma maddeleri bakımından iyidirler. Otlar insanları beslemekte, sağlıklı tutmakta aynı zamanda onları doğayla bütünleştirmektedir.1,4,10
[1] 2 sonraki sayfa »