Esat Bozyiğit
Zekeriya Sofrası, Cumhuriyet sonrası Ankara’sında görülüp benimsenen, 1930 ve 1940’lı yıllarda yaygınlaşan ve günümüzde unutulmaya yüz tutmuş, adak adama, adağını yerine getirme, yeni dileklerde bulunmak için yapılan bir yemekli toplantıdır. Buradaki yemek, daha çok çerez, yemiş ve yeşilliklerden meydana gelir.
Eski İstanbul ve Bursa’da da örneği görülen ve oralarda Zekeriya Peygamber Sofrası ya da Peygamber Sofrası adını alan bu geleneğin yüzyılın başında Hicaz’dan gelen ihtiyar bir kadının eseri olduğu söylenmektedir.
Zekeriya Sofrası geleneği, büyük çoğunlukla yalnızca kadınlar arasında yapılır. Genç öğrenci delikanlıların ya da ender olarak kadınlı erkekli grupların katıldığı sofraların da kurulduğu görülmüştür.
Sofra, dileği yerine gelmiş bir kadın tarafından düzenlenir. Genellikle Şaban-ı Şerif ayı içinde yapılır. Sofranın kuruluş zamanı ise akşamla yatsı arasındadır.
Sofraya komşu ve akraba kadınlar çağrılır. Çağrıya mutlaka gitmek zorunluluğu yoktur. Çağrı, birkaç gün önceden yapıldığı için dileyen o gün oruç da tutar.
Sofra açılmadan önce iki rekat namaz kılınır. Namazdan sonra Kur’an-ı Kerim’in 19. Süresi olan Meryem Süresi okunur. Bu Sure “kaf, ha, ya, ayn, sad” ayeti ile başladığından halk arasında “Kaha Süresi” adını da alır. İstanbul’da ise bu süreye “Zekeriya Suresi” de denilmektedir. 98 ayetten oluşan bu sürenin ilk 11 ayeti Zekeriya Peygamber’den söz etmektedir. Kur’an’da bu ayetler okunur. Bu ayetler mealen şöyledir: “Zekeriya Peygamber yaşlandığını, karısının da yaşlandığını artık çocuk sahibi olamayacağını söyler ve Allah’dan bir erkek evlat niyaz eder. Allah, O’na Yahya adında bir erkek çocuk müjdeler, Zekeriya sevinçle Allah’ın bu lütfuna nasıl karşılık vereceğini sorar, bir alamet ister. Allah, Zekeriya Peygamber’e bir biri ardı üç gün üç gece insanlarla konuşmamasını buyurur.
Adını Zekeriya Peygamberden alan Zekeriya Sofrası’nın en önemli özelliği de namaz kılınıp, Kur’an okununcaya ve sofraya adak mumu dikilinceye kadar katılanların birbirleriyle konuşmamalarıdır. Yani susmak ve konuşmamak sofranın başlıca kurallarıdır. Bu yüzden çocuklar genellikle davete götürülmezler.
Sofranın ortasında adağı yerine gelmiş olan ve sofrayı düzenleyen kadının diktiği mum sonuna kadar yanık durur. Bu mumun yanına, davete gelenler ve adak dileyenler de birer mum dikerler. Bunlar, “eğer muradım olursa gelecek yıl Şaban ayında böyle bir sofra kurmayı” ya da “böyle bir Zekeriya Sofrası kurmayı” adıyorum derler. Dilenen niyet sayısına göre de mum dikerler. Sofrayı kuranın mumu sonuna kadar yanmasına rağmen, o gün orada niyetlenenler diktikleri mumu bir müddet (mumun dörtte biri yandıktan) sonra söndürerek yanlarına alırlar ve evlerine götürürler. Bu mumu diledikleri olduğunda ve kurdukları Zekeriya Sofrası’nda hiç sönmemek üzere dikerler.
Sofranın açılması ve mum dikilmesi zamanı yatsıyı geçemez. Zekeriya Sofrası’na çağrılanlar davete mutlaka gitmek zorunda değildirler. Niyeti olan, katılmayı arzu edenler gider. Katılma için belli bir kişi sayısı da söz konusu değildir. Niyeti olmayanlar varsa bunlar da hatır için sofraya katılırlar ve yiyeceklerden yerler.
Kur’an okumasını bilmeyenler, ilgili ayetleri okumaları için bilenlerden rica ederler ve onlar da namaz sırasında bu ayetleri okurlar.
Zekeriya Sofrası’nın en önemli özelliklerinden biri de sofrada 41 çeşit yiyeceğin bulunması zorunluluğudur. Sofra iki kişi tarafından düzenlendiğinde 41+41 =82 çeşit tabağın olması gerekmektedir. Sofraya katılanlar bu 41 çeşit yiyecekten tadarlar.
İstanbul ve Bursa’da yapılan Zekeriya Sofrası’nda ise bazı farklılıklar görülmektedir. Ankara’da Mart 1989’da (bir rastlantı ile Şaban ayında) yaptığımız bu derlemede kaynak kişiden ertesi gün düzenleyebileceği bir Zekeriya Sofrası’nda ne tür yiyeceklerin (çerez ve yemişin) olabileceğini sorduk. Bize aşağıdaki listeyi çıkardı. Zaten Ankara’da çok bulunan kuruyemişçilere böyle bir sofra düzenleneceği söylendiğinde onlar 25-30 çeşit yemişle bu işe yardımcı oluyorlarmış.
Zekeriya Sofrası Listesi:
Bazılarınca Zekeriya Sofrası’nın dinle hiçbir ilgisi olmadığı söylenmektedir. Namaz kılınması, Kur’an-ı Kerim okunması, dua yapılması dolayısıyla, dini bir veçhe de verilmiş, sofraya mum yakmak gibi dini esaslara uymayan bir yol takip edilmiştir.
Ancak, “... insanlar murat, niyet, dilek, istek veya hacetlerini, bir adak yerine başvurarak, adaklarla elde etmeye uğraşmaktadırlar. İnsanlar, niçin adak yerlerine gitmek ve adamak suretiyle maksatlarına erişmek istiyorlar?”
Geleneksel Türk mutfağında dinsel yönü ağırlıklı pek çok yemek ve sofra geleneği vardır. Ankara’da da bugün bile lokma dökme, helva çekme, aşure kaynatma gibi yiyecekler yapılmakta, Der- der Sofrası gibi dinsel yönlü sofralar kurulmaktadır.
Kaynakça
Kaynak Kişiler
Source: http://www.turkish-cuisine.org/regional-cuisine-4/central-anatolian-region-125/ankara-156.html