Ebru Şenocak
Orta Asya’dan günümüze kadar pek çok yurt değiştiren Türk milletinin, atlı-göçebe hayattan yerleşik hayata geçince gelenek göreneklerinde olduğu gibi yemek yeme alışkanlıklarında da farklılıklar görülmüştür. Tabii ki yerleşilen bölgelerin coğrafik özellikleri, yöre halkının kendine has pişirme adetleri, damak lezzeti yemeklerin de çeşitlenmesine neden olmuştur. Karadeniz’de daha çok sebze ve hamsi ağırlıklı yemekler yapılırken, İç Anadolu’da yemeklerin temelini tahılın oluşturması buna örnek verilebilir. Türk mutfağının zengin sofrasına katkısı olan bir diğer kültür halkası da Elazığ mutfağıdır.
Elazığ ili yemeklerinde, Hazar Gölü’nün lezzetli balıklarının da (sazan, hıdıt vb.) yeri ayrıdır. Göl yolu boyunca (Elazığ-Diyarbakır yolu) pek çok restaurant açılmıştır: Çamlık Restaurant, Turpol Tesisleri, Osman’ın Yeri, Mavi Göl, Harzo Dayı öncelik balık olmak üzere diğer yemek çeşitlerine de yer vermektedir. Bunun dışında; Keban Alabalık Tesisleri, Koçkale’deki balık yerleri en çok gidilen yerlerdir.
Elazığ ilinde çiğköfte de yöre halkı tarafından oldukça sevilmektedir: Eyvan, Şişko’nun Yeri vb. çiğköfte salonları bulunmaktadır. Elazığ halkının ızgara ve diğer tür yemekleri yemek için tercih ettiği yerler ise; Kilis, Altın Şiş, Havuzbaşı, Şelale, Polatlar vb. lokantalardır. Yalnız bu lokantaların bir özelliği var ki hemen hemen hepsinin menüsünde yörenin özel Harput çorbasının mutlaka bulunmasıdır.
Elazığ ili deyince aklımıza hemen ağın leblebisi, orcikli şekeri (sucuk), pestili, dut unu, cevizli şekeri, buzbağı şarabı hepsinden önemlisi de yemekleri (içli köfte, Harput çorbası, Harput köfte, patila, sırın, gındik, kellecoş, ışkınlı yumurta, dilim dolma vb.) gelir.
Biz burada, Türk mutfağı içinde önemli bir yeri olan Elazığ yemeklerine geçmeden önce “mutfak düzeni”, “mutfak aletleri, “sofra adabı”, “inançlar” ve “yemek yapmayı meslek edinmiş kişiler” konularında bilgi vermek istiyoruz.
Mutfak Düzeni
Köylerin çoğunda evler iki katlıdır. Mutfak ise genellikle şanşene (salona) açılır.
Kaplara veya üskürelere (kase) konulan yiyecekler, buzdolabının olmadığı evlerde sufada (camı olmayan damlı tek gözlü ev) bazen de evin altındaki kilerde tel dolabın içindeki tereklerde (raf) saklanır.
Yeşil sırlı küçük küplerde kavurmalar, tereyağları büyük küplerin içinde ise bulgur, peynir vb. yiyecekler muhafaza edilir.1 Bazı yerlerde kışlık erzakların bir kısmı, boyalı kapaklı tenekelere ayrı ayrı konularak üzerlerine örtüleri örtülerek saklanmaktadır.2 Bazı yerlerde yemeklerin korunması ise, çeşme suyunun aktığı yere taşlar konulup, üzerine tencere ile yemeklerin konulması şeklindedir. Böylece suyun serinliğine bağlı olarak yemekler de bozulmamaktadır.3
Köy evlerinde mutfak iki bölümden oluşmaktadır. Bir bölümünde; çarh, sedir, taka, kullanılmayan kap kacakların bulunduğu sandık, örtü, hasavan (dut silkelerken kullanılan kare veya dikdörtgen şeklinde büyük bez), elbezi vs. gibi eşyaların konulduğu ayrı bir sandık, kullanılan kapların, üsküre ve bardakların dizildiği raflar, tel dolap ve yemek pişirmek için mantız bulunur. Bulaşıklar çarhda puardan (pınar) getirilen su ile iki ayrı leğende, altı kararmış kazanlar da çeşmede kül, toprak ile oyularak yıkanır. Çarh, bazen banyo olarak da kullanılır. Taka denilen duvar içine oyulmuş küçük odada da genellikle ip, iç çamaşırı, havlu vs. gibi eşyalar bulundurulur. Diğer bölümünde ise; ihtiyaç için çeşmeden taşınmış suların konulduğu büyük kuşhanalar (tencere), yine kapların olduğu tel dolap ve ocak bulunmaktadır.
Genellikle ocak her evde mutfakta bulunur. Bazı köy evlerinde ise, ocağın bahçeye yapıldığı görülür. Tepecik köyünde ocağa paja adı verilmektedir. Malzemesi çamur, saman ve taş olan ocak "C" şeklindedir ve ateşi hararetlendirmek için odunların yerleştirilmesi için demir çubuk, maşa kullanılmaktadır. Ekmek, genellikle sac veya tandırda yapılmaktadır. Bazen kuzine de kullanılmaktadır.
Mutfak Aletleri
Eskiden kullanılan pek çok mutfak aleti ve bunların isimleri günümüzde ya unutulmuş ya da çok az sayıda kalmıştır. Mesela paja (ocak) bütün köy evlerinde bulunsa da artık yerini ipragaz ve fırına bırakmıştır. Dolayısıyla eski lezzetler de aranılır olmuştur. Mesela büyüklerimiz, bakır kaplarda pişirilen yemeklerin, mangalda veya ağır ateşte hazırlanmış kahvenin, ocaktaki ayranlı çorbanın hatta közdeki isotun bile tadının bambaşka olduğunu söylerler.
Biz burada çeşitli amaçlarla (yemek pişirirken, pekmez kaynatılırken, ekmek yaparken vb.) kullanılan mutfak aletlerinin isimlerini vermekle yetineceğiz: Bakır kap, bardak, beroş (büyük kazan), çatal, kaşık, çemçik (kepçe), dibek (soku taşı), ekmek tahtası, halbur, havan, kevgir, kileli kazan, kuşhana, masat, matara, merdane, oklaya, sac, saplı tas, sele (yayvan sepet), sırlı küp (dışardan zarar görmemesi, parlak olması amaçları ile boyandıktan sonra üzerine, mat vernik sürülmüş küp) sini, sitil, su kabağı (saplı yerine kullanılan içi oyulmuş kabak), tava, teşt, tuluğ, üsküre, üzüm sepeti vb.
Sofra Adabı
Yemek sofraları, misafirin kalabalık oluşuna, misafirin arzusuna ve ev halkının günlük öğün yemeklerinde tercihine göre değişmektedir.
Bir genelleme yaparsak yemeklerin dört çeşit sofrada yenildiğini söyleyebiliriz;
a. Yer sofraları,
b. Yine yerde iskemle ve sinili sofralar,
c. Somatlar,
d. Masalarda yemek (Sunguroğlu 1968: 269).
Köylerde genellikle yer sofraları tercih edilmektedir. Masalarda yemek yeme hemen hemen hiçbir köyde yoktur. Yer sofrasında özel baskıda yapılmış değişik desenli sufra (sofra) bezleri kullanılır. Siniye dizilen yemekler üstte kalsın diye de altına kalbur konulur. Çatal, kaşık, sac veya yufka ekmekleri üleştirilerek sofra bezi üzerinde herkese dağıtılır. Yemeğe oturacaklar ise, sofranın etrafında bağdaş kurarlar ya da diz çökerler.
Bazen davetlilere sini içinde baldan, yaprak sarmasına kadar hiçbir yiyeceğin “yok yok” olduğu, başka bir deyişle “tek kuş sütünün eksik olduğu” sofralar hazırlanır ki buna halk arasında “Zekeriya Sofrası” veya “somat çekme” denir.
Sofraya oturmanın, yemeğe başlamanın ise belli bir usulü vardır. Atalarımızın; “su küçüğün yemek büyüğün” sözünde olduğu gibi sofraya önce büyüklerin oturup başlaması gerekir. Misafirin olduğu zamanlar nezaketen ev sahibinin önce başlaması beklenir. Kalabalık ailelerde ya büyükler veya erkekler oturup yer, daha sonra hanımlar ve çocuklar oturur ya da erkekler ayrı, hanımlar ve çocuklar ayrı yerde yerler. Hizmeti genellikle evin hanımı, genç kızlar, erkeklerin olduğu yerde de ev sahibi görür. Köy sofralarında siniye birkaç çeşit yemek konur ve herkes aynı kaptan yer.
Sofrada konuşmak günah sayıldığı için hiç konuşulmaz. (Bugün bu kural çoğu yerde artık uygulanmamaktadır). Ziyafet sofralarında ise yemek üzerinde sohbet yapıldığı görülmektedir. (Taşkın 1997: 13).
Yemeğe mutlaka “besmele” ile başlanır. Sofradan kalkarken yine büyükler beklenir. Yemek sonrası; “elhamdulillah” denilerek şükredilir. Bazen de yemeği hazırlayanlara “ellerinize sağlık”, “Allah ziyade etsin, yerini doldursun”, “geçmişlerinize rahmet”, “baban nurda yata” şeklinde dualar edilir. Yemek öncesi ve sonrası elleri yıkamak adettir. Bu şekilde, halk arasında yemeğin bereketinin artacağına inanılır.
Yemek Zamanları
Halk arasında genellikle üç öğün yemek yenmektedir. Fakat hızlı yaşam şartları, vakit darlığı sebepleri ile aslında asıl önemli olan sabah kahvaltısı alışkanlığımız yavaş yavaş yok olmaktadır. Büyüklerimiz hep; “Sabah kuvvetli ye, sonra istersen hiçbir şey yeme” derler. Biz ise belki de bunun tam tersini yapıyoruz.
Başta Harput olmak üzere bazı yerlerde de sadece iki öğün yemek bulunmaktadır. Birisi kuşluk vakti dediğimiz (sabah ile öğlen arası) yemekler diğeri de ikindi ve akşam arasındaki yemeklerdir. Bu iki öğüne ilaveten bir de geceleri taze meyve veya kuru yemiş gibi yatsılıkların yenildiği zamanlar vardır, (Sunguroğlu 1968: 269).
Sofrada ekmek çok önemli bir yer tutar. Ekmek çeşitlerinin zenginliğine bakılınca da bu daha iyi anlaşılacaktır. Halk arasında “ekmek olmadan dünyanın yemeğini yesem aç kalırım” diyenler olduğu gibi makarna ile ekmeği tercih edenler de bulunmaktadır. Yine yazın en güzel yemeği; karpuz veya üzüm, peynir ekmektir. Bazen fırından çıkmış sıcacık ekmek ve yanında isot kebabı en güzel yemek olmuştur halkımıza...
Biz günlük yemekleri yaz ve kış yemekleri olarak iki gurupta inceleyeceğiz:
Yaz Yemekleri: Yaz aylarında başta domates ve biber olmak üzere bol miktarda sebze tüketilmektedir.
Sabah: Sabah kahvaltılarında genellikle; peynir, çökelek, tereyağı, zeytin, bal, süt kaymağı (üzerine de şeker dökülerek iri parçalar halinde kesilerek konur), yoğurt, yoğurt kaymağı, yağlı ekmek veya tereyağı ile yağlanmış petil (yufka ekmeği), kavut (yağda kavrulmuş un), isot (biber kebabı), reçel, domates, bibir, salatalık vb. yiyecekler ve içecek olarak da çay bulunur. Eskiden sabah kahvaltılarında çorba (mercimek) içilir, iri köfte yenirmiş. Sabah namazı vakti tarlada çalışmak için kalkılır, saat 9.00’da evin hanımı veya çocuklar tarafından yukarıda saydığımız yiyecekler götürülür.
Öğle: Öğle yemeği genellikle 13.00-14.00 arasında yenir. Hazırlanan yemekler; etli veya zeytin yağlı fasulye, pirpirim, söğürtme, güveç, tirit, yağda kızartılmış biber, kavurma vb. yiyeceklerdir. Yemeklerin yanında ise mutlaka buz gibi özeme (yayıktan çıkmış ayran) bulunmaktadır. Yazın en önemli yemeği ise başta ayranlı çorba (soğuk Harput çorbası) olmak üzere yayla çorbası, yoğurtlu bulgur ve gıldirikli köftedir.
Akşam: Akşamları tarladan 20.00’da dönülür. Hazırlanan yemekler; içli köfte, sarma, dilim dolma, Harput köftesi, sarmısaklı fasulye vb. yemeklerdir. Yemeklerin yanında da mutlaka salata veya ayran bulundurulur.
Kış Yemekleri: Kış aylarında daha çok konserve türü yiyecekler, kışlık kavurmadan hazırlanan yiyecekler tüketilmektedir.
Sabah: Yaz kahvaltısından farklı olarak sabah kahvaltılarında mutlaka pekmez, tahin bulundurulur. Bazen de pestilli yumurta yapılır, kurutulmuş biber yağda kavrularak sofraya konur.
Öğle: Kış yemeklerinin vazgeçilmez özelliği sıcacık çorbalardır: Tarhana, erişte, lovik (fasulye, barbunya şeklinde fakat daha küçük taneli sebze), mercimek vb. çorbalar örnek verilebilir. Kuru fasulye, bulgur pilavı, süslü fidoş (mevsime göre patlıcan veya patates tercih edilir), ıspanak vb. yemekler yapılır.
Akşam: Akşamları da yine öğleyin yenen yemekler konur. Yemek sonrası kurutulmuş meyvelerden hoşaf yapılarak verilir.
Yemekle İlgili İnanışlar
İnanışlar, halk arasında yaptırım gücü en fazla olan unsurlardır. Halk, yapılmasını istemediği, uygun görmediği veya iyi olacağını umduğu şeyleri inançlarına yansıtmıştır. Aşağıda verdiğimiz yemek ile ilgili inanışlar incelendiğinde görülecektir ki, bunlarda halkımızın “telef (ziyan, israf) olmasın” sözlerinde de belirttiği gibi tutumluluk, temizlik, kalan şeyleri değerlendirme, inanç vb. üstün özellikleri vurgulanmaktadır.
- Ayakta yemek yemek günahtır.
- Ağaca çıkıp dut silkeleyen kişiye oradan geçenler “bunca çağan ola” diyerek çapik çalarlar (alkışlamak).
- Çöplüklerin önünden geçerken (yemek artıklarının bulunması yüzünden cinlere çarpılacağı düşünülerek) üç kere “besmele” çekilir ya da üç kere “destur savur” denilir.
- Ekmeği el ile bölmek sünnettir.
- Ekmeği bıçak ile kesmek günah sayılır.
- Helva pişirirken; “birisi karısını boşamış” derler ki helva güzel olsun.
- İstenmeden, habersiz getirilen su, zemzem olarak içilir.
- Komşudan damazlık (yoğurt mayalamak için kullanılan az miktardaki yoğurt) alınırsa günah olacağı düşünülerek mutlaka iade edilmelidir.
- Komşuya tuz, soğan verilmesi uğursuzluk sayılır. (Soğan da acı olduğu için eve acı getireceği inanışı vardır).
- Kötü rüya görüldüğü zaman, komşulara ekmek ve tuz dağıtılır.
- Sofrada ayakları uzatıp oturmak günah sayılır, bu davranış yemeğe ve sofrayı bekleyen meleklere saygısızlıktır.
- Sofrada bulunan her şeyin az da olsa tadına bakılmalıdır. Aksi takdirde yemeğin küseceği inanışı yaygındır.
- Sofradan kalkarken kişinin önünde ne kadar ekmek tanesi varsa onları yemesi gerekir. Yemediği takdirde o kadar çocuğu olacağı söylenir.
- Sofradan kalkılınca bulaşıklar hemen yıkanır yoksa şeytanın karnını doyurduğu söylenir.
- Sofradan, tabakta yemek bırakarak kalkılırsa, kalan yemeğin arkadan ağlayacağı inanışı vardır.
- Sofra yerde bekletilmez, günahtır çünkü, sofrayı meleklerin beklediği inanışı vardır.
- Suya taş atılmaz; “Ahirette kirpiğinle çıkaracaksın” denir.
- Yanmış ekmek yemek iyidir; “Ye ki kurttan korkmayasın” diyerek yedirilir.
- Yemeğe oturmadan önce ve yemek sonrası elleri yıkamak sofranın bereketini artırır.
- Yemek sağ el ile yenir, sol el ile ancak şeytanın yiyip içtiği söylenir.
- Yemekte konuşmak günahtır.
- Yolda yere düşen ekmek parçası görüldüğünde, “besmele” ile yerden alınıp üç kere öpülerek alma götürülür ve yüksek bir yere bırakılır.
Yörede Yemek Yapmayı Meslek Edinmiş Kişiler
Düğün, bayram, ölüm vs. gibi kalabalık ortamlar halk arasında yardımlaşmayı gerektirir. Bu gibi durumlarda çevrede iyi yemek yapan kişiler çağrılır. Elazığ halkı arasında da, bayram hazırlıkları için para karşılığında komşulara börek açarak, düğün evlerine yemek yaparak geçimini sağlayan kişiler bulunmaktadır.
Yörede Yetiştirilen Meyveler ve Korunması
Elazığ ilinin en çok yetiştirilen meyveleri; üzüm, dut, elma, kayısı ve çilektir. Çileğin en güzeli, mis gibi kokusuyla Kuyulu’da, üzümün en iyisi yemelik ve şaraplık olmak üzere Güney köyünün bağlarındadır.
Üzüm çeşitleri oldukça fazladır: Boğazkere (hakiki şaraplık üzüm, siyah renklidir), öküzgözü (fındık büyüklüğünde, siyah renkli ve oldukça şirindir.), şintil üzümü (öküzgözü büyüklüğünde biraz ekşimsi ve suludur.), tenhebi, siyah ağmıker, geçemcek, siyah kurutma, kırmızı üzüm, şirfoni, beyaz üzüm ve kokulu üzüm olmak üzere on bir çeşidi vardır.
Üzümler, küfelerde palağ (kat kat) konularak serin yerde saklanır. Saklanan üzümler beyaz ve kırmızı olanlardır. Diğer üzümlerin ömrü oldukça kısadır. Kırmızı üzümler tavana asılarak da saklanır. Kara üzüm, pekmez yapımında kullanılır ve kışın yemek için de kurutulur. Beyaz üzüm, pestil ve orcik yapımında kullanılır.
Dut çeşitleri; karadut, çekirdekli dut (pirinci) ve çekirdeksiz dut (halıt beyi) olmak üzere üç çeşittir. Çekirdeksiz dut, pekmez yapımının yani sıra yemek için kurutularak küplerin içinde, nemsiz yerlerde saklanır. Dutların bir kısmi da kış için, arzuya göre ceviz veya bademle soku taşında dövülerek un haline getirilip, dut unu olarak saklanır. Çekirdekli dutlar yenilmez, hayvan yemi ve dut pekmezi yapımında kullanılır.
Özel Gün Yemekleri
Her canlı doğar, yaşar ve ölür. İnsan hayatının da bu süreç içerisinde geçiş dönemi diye belirtebileceğimiz başta doğum, evlenme ve ölüm olmak üzere önemli ara dönemleri vardır. Biz burada söz konusu unsurlara bağlı kalarak, Elazığ yöresine ait özel gün yemeklerine değineceğiz.
Doğum Yemekleri
Halk arasında lohusa ve emzikli kadınların beslenmesi için özel olarak yiyecek ve içecekler hazırlanmaktadır. Lohusaya pestilli yumurta, pekmezli yumurta, haşlama et, patates yedirilir, şekerli süt içirilir. Bazı yerlerde de lohusa birkaç hafta yatırılır ve ilk günlerde “haside” (hesüde) denilen yemek yedirilir, (Taşkın 1997: 16). Lohusayı ziyarete gelenlere de çoğu zaman lohusa şerbeti ikram edilmektedir.
Askere Uğurlamada Verilen Yemek
Elazığ halkı arasında da diğer memleketlerde olduğu gibi askere gönderilen gençlere akrabalar veya komşular tarafından yemek verilmesi adettir. Herkes gönlünce, maddi durumu elverdiği nispette yemek yaparak getirir.
Düğün (sünnet, evlenme) Yemekleri
Düğün günlerinde kazanlarla yemek yapılır. Bu yemekler; kavurma, pilav, dolma, su böreği, zerde vb. yiyeceklerdir. Sünnet düğünleri daha çok mevlitlidir. Önce mevlit okutulur, sonra da genellikle lahmacun ve ayran dağıtılır. Köy evlerinde ise daha çok pilav, kavurma, dolma, ayran dağıtılır.
Bayram Yemekleri
“Nerede o eski günler” diye iç çektiğimiz, dostlukların, sevgilerin paylaşıldığı, dargınlıkların unutulduğu, adeta tek bir yürek olunduğu bayram günleri Türk halkının belki de en önemli günüdür. Çocuklar akşamdan yeni elbiselerini hazırlayıp baş ucuna koyar, sabah kapı kapı dolaşarak şeker toplayacaklarını düşünerek erkenden uykuya dalarlar. Halk arasında çocuklara süslü mendiller arasında para ve şeker vermek de eskinin unutulmaz adetlerindendir.
Hanımlar ise birkaç gün öncesinden bayram hazırlıklarına başlarlar. Tatlılar (dolanger, baklava, kadayıf, zerde), yemekler (içli köfte, sarma, dolma, tirit) su börekleri hazırlanır. Bayram günü misafirlere mutlaka “en kötü günümüz böyle tatlı olsun” dercesine şeker, kahve ve tatlı ikram edilir.
Kurban bayramlarında yapılan yemekler ise daha çok kurban etine bağlı yemeklerdir: Kavurma, et kızartması, ciğer yahni, güveç, bumbar dolması, kelle, vb.
Hacı Yemeği
Hacı evine gelenlere zemzem, tesbih, Mekke hurması, güzel koku (ıtır veya kalemis yağı) ikram edilir, (Sunguroğlu 1968: 113). Hacı evine gidenler gönüllerince yemek götürürler. Bunlar daha çok; lahmacun, pilav, ayran, sarma, kavurma, baklava, börek vb. yiyeceklerdir.
Yağmur Duası Sırasında Verilen Yemek
Yağmur duasına çıkan çocuklar bezden bir bebek veya korkuluk yaparak, ev ev dolaşırlar. Ağın’da “cici ana ne ister, Allah’tan yağmur ister” diye gezen çocuklar her evden yiyecek (yağ, bulgur, pirinç vb.) toplayarak kırda pişirip yerler. Daha sonra da korkuluğun üzerine bir tas su dökerler, (Aydoğmuş 1992: 50). Bazı yerlerde cici ana, molla potik, çömçe gelin olarak da bilinmektedir.
Ölüm Sonrası Verilen Yemek
Aile bireylerinden biri öldüğü zaman üç gün boyunca ev halkı yemek yapmaz. Ölü evine taziyeye gidenler, çorbasından salatasına kadar her şeyi yaparak, birkaç tencere ile giderlerdi. Yapılan yemekler; bulgur pilavı, pirinç pilavı, çorba, tavuk, fasulye, kavurma, yaprak sarması, dolma, lahmacun, ayran, hoşaf, kola vb. yiyecek ve içeceklerdi.
Daha sonra ölünün yedisi, kırkı ve elli ikisi yapılır. Yedisinde, helva yapılıp komşulara dağıtılır. Kırkında ise Kur’an-ı Kerim okutulup yemek verilir. Elli ikisinde yemek verilmez, ölünün mezarı başında Kur’an-ı Kerim okunur ve fakirlere hayır dağıtılır.
Kaynak Şahıslar Hakkında Bilgiler
(Kaynak şahıslar hakkında bilgi verilirken şu sıra takip edilmiştir: Kaynak şahsın soyadı, adı, yaşı, doğum yeri, kimden öğrendiği, tahsili, mesleği)
Altaca, Perihan, 68, Harput, annesinden, ilkokul mezunu, ev hanımı.
Altaca, Seviye, 39, Şişnaz (Ala yaprak) köyü, annesinden, ilkokul mezunu, ev hanımı.
Atalı, Esma, 76, Tepecik köyü, büyüklerinden, okuma-yazma bilmiyor, ev hanımı.
Etem, Güllü, 54, Elazığ/Maden, annesinden, okuma-yazma bilmiyor, ev hanımı.
İspir, Fecir, 72, Tadım köyü, okuma yazma biliyor, ev hanımı.
İspir, Gülser, 47, Ağın, annesinden, öğretmen okulu, öğretmen.
Şenocak, Adnan, 50, Güney köyü, babasından, askeri lise mezunu, emekli astsubay.
Şenocak, Nedret, 45. Harput, annesinden, ortaokul mezunu, ev hanımı.
Basılı Kaynaklar
Aydoğmuş (1992), Günerkan, Ak Topraklar Üzerinde Bir İlçe Ağın, Ankara.
Bulut, Ahmet (2001), Elazığ/Harput Yöresel Yemekleri, Elazığ.
Sunguroğlu (1968), İshak, Harput Yollarında, İstanbul.
Basılmamış Tezler
Taşkın (1997), Abdullah, Kuyulu Köyü (Elazığ) Monografyası, Elazığ, (Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Lisans Tezi).
Yalçınkaya (1987), Güliz, Elazığ Yöresi ve Yemekleri, Elazığ, (F.Ü, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Lisans Tezi).
* Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma Görevlisi
1 Nedret Şenocak
2 Esma Atalı
3 Gülser İspir
4 Esma Atalı
5 Adnan Şenocak
6 Esma Atalı
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Source: